1. bugün yakın bir kız arkadaşım durduk yere "ya sana hiç yazan falan olmuyor mu, yani ne bileyim hiç mi?" diye soruverdi. güldüm ben de. yani ne kadar yalnız ve asosyal bir insansam artık kız bunu dert edinmiş kendine, üzülmüş bir de soruyor bana şapşal şapşal.
    zaten saydım da topu topu 4 insan var arkadaşım diyebileceğim. 4 epey büyük bir rakam gerçi bence. sosyalleşme anlayışım herhangi biriyle buluşup gezmekten falan öte gitmiyor. yeni insanlarla tanışmak konusunda da ancak bir ceset kadar yetenekliyim. kimsenin gelip tanımak isteyeceği kadar ilginç bir insan da değilim.
    kendimi yalnızlığa alıştırmaya başlıyorum yavaştan.
  2. bugün benim doğum günüm! biraz da burayı gökkuşağı ve mor çiceklerle donatayım.
    bu sıralar pek somurtkan ve mutsuz olduğumu farkettim o yüzden bugünü kendime gereksizce mutlu olma günü ilan ediyorum, sanki dünya güzel bir yermişcesine. akbil bastığımda "do-ğum gü-nü-nüz kutlu ol-sun" diye bağıran turnikedeki ablaya, buna şahit olup gülerek doğum günümü kutlayan sevimli çifte selamlar.
    sabah 9 matematik dersine en sevdiğim çikolatayla gelen sevgili arkadaşıma ve daha yeni tanışmamıza rağmen bana kocaman sarılan o çocuğa teşekkürler.
    bugün kötülükleri ve dertleri unuttum,
    bugün gülümsemekten yorulacağım.
  3. okulda en sevdiğim bankta selda bağcan dinleyerek manzaraya karşı oturuyorum, az önce bu haftaki 3. kitabıma başladım. hava güzel, hafif bir esinti, gölgede kafama düşüveren birkaç yaprak... biraz hastayım, burnumu çekip duruyorum. birkaç sayfa okudum, kelimeler gözümün önünde uçup buharlaşıyor. pek bir şey ifade etmemeye başladılar.
    burası huzurlu hissetmeyi başarabildiğim yegane nokta, yalnızlığımdan keyif alabildiğim tek nokta.
    ama şimdi şu an huzursuzum. hissettiğim tek şey özlem.
    şimdi, şuan. birilerini özlüyorum. tanıdığım herkesi özlüyorum. tam da şuan herkesten çok uzağım.
    hayatta olmayan birini özlüyorum, zihninde artık en ufak yer kaplamadığıma emin olduğum birini özlüyorum, uzaktakileri özlüyorum. mutlu olabilmek bana dair bir olgu değil sanırım. insan kendini üzmek için hep bir şeyler bulabilir.
    anlamsız.
  4. çok sinirliyim günlük çok. egolu akademisyenlerin zulmünden bıktım. ortada hiçbir neden, saygısızlık veya yanlış bir hareket yokken anlamsızca üstüme gelen, mobbing yapan, notumu kıran, hevesimi baltalayan ruh hastası bir "akademisyen" müsveddesi yüzünden tüm bir dönemim zehir oluyor. çeşitli sebeplerden dersi bırakmam mümkün değil, bıraksam seneye yine aynı şahıs verecek. ortalamam kritik bir noktada düşürmemek için notlarımı yüksek tutmam lazım zıtlaşamıyorum da. her saçmalığında ağzıma gelen lafları tutmaktan yıldım. her seferinde ekstra çaba sarfetmeme rağmen en düşük notu yine ben alıyorum. o kadar profesyonel ve sinsice yapıyor ki mobbingini şikayet edebileceğim bir açığını da yakalayamıyorum. sussam hem stresten öleceğim hem hak ettiğimin altında bir nota boyun eğmek zorunda kalacağım, konuşsam ciddi bir tartışma yaşayacağız ki benim psikolojim bunu asla kaldırmaz. kaldım böyle.
    ne doluymuşum...
  5. bugün güzel, çok güzel bir kadın tanıdım. etrafımdaki herkesin başka diyarlarda olduğu, konuşacak pek kimsemin olmadığı her gün yaptığım gibi buraya anlatayım dedim.
    pek de sevmediğim, beni yoran bir dersin yine nefret ederek yaptığım ödevlerinden biri gereğince birkaç kişiyle mülakat yapmam gerekiyordu. kötü geçen ve gittikçe moralimi düşüren bir mülakattan sonra şans eseri konuşabileceğim bir insan daha buldum ve biraz plansızca ve ani biçimde evine misafir olduk. 88 yaşında, köpeğiyle yaşayan emekli bir öğretmen. tanımadığım bir insanın evine çat kapı gidişin tedirginliğiyle kapıyı çaldım ama kapıyı açar açmaz yüzünde beliren koca tebessüm beni rahatlattı. bazı insanları görür görmez anlarsınız içinin güzelliğini ya, öyle bir insandı işte. yavaş ama zarafetten ödün vermeden hareket ediyordu, gözleri masmavi, kıyafetleri şıktı. çökmüştü biraz, ufak tefekti ama güzelliğinin izleri okunuyordu işte yüzünden. ellerini izledim, uzun güzel parmaklarını izledim. salon çiçekler, kitaplar ve çocuklarıyla torunlarının fotoğraflarıyla doluydu. içinde tedirginlik ve hüzünle karışık bir huzur hissedilen anneanne evi gibi tıpkı. oturduk, sorularımı sordum, o anlattı bense hayran hayran dinledim. ne ödev ne mülakat pek umrumda değildi artık, öyle güzel konuşuyor kelimeleri öyle güzel seçiyordu ki. "gençken çok güzeldim ben, parmakla gösterirlerdi beni" demişti öyle laf arasında sessizce ve hüzünlü bir iç çekişle, mülakatın sonunda biraz çekinerek "bir fotoğrafınız var mıdır eskilerden, çok isterim görmeyi" dedim. bir odaya gitti, biraz bakındı ve küçük sararmış vesikalık bir fotoğraf getirdi. gerçekten de rüya gibi güzel bir kadındı sarı fotoğraf kağıdından bana bakan ve anlattıklarına bakılırsa bu kadının canı çok yanmıştı.
    yaşadığı hayata rağmen hala yüzü gülen bu kadına hayran oldum işte ben. bugün çok güzel bir kadın tanıdım.
  6. tekrar merhaba youreads.
    1 yıldan biraz fazla oldu buraya yazmayı bırakalı. artık yazmamanın daha iyi olacağına karar verdim, kendimce sebeplerim vardı, artık iyi olacaktım. çantalarımı topladım ve uzak bir diyara gittim, döneceğini bilerek gitmek ne kadar gitmekse işte. tüm umutlarımı bu gidişe bağladım ve gittim. yalnız bir gece, çok korktuğum bir gece, hariç gerçekten de girip bakmadım sana. komik, ne çok anlam yüklemişim buraya, ne çok anlatmışım ve bağlanmışım.
    bir şeyler oldu işte aylar boyunca o başka diyarda, bir yerler oldu, birileri oldu, ben oldum. iyi oldum. eskisi kadar karanlıkta değilim, şimdi bağlandığım yeni şeyler var ve bu sefer korkuyla değil sevgiyle bağlanıyorum onlara. eski karabasanlarım çekip gitmedi elbet, uğruyorlar arada ama ben o kadar zayıf değilim artık. hayatta kalmayı, hayatta olmayı başardım fakat artık başka bir sorun var elde: nasıl olmak, hayatı neyle doldurmak?
    yalnız hafif bir müzikle uzandığım, ne okuyasım ne bir şeyler izleyesim olmayan akşamlarda oluşan o boşluk var ya youreads, sen bilirsin o boşluğu, o işte bana buraya tüm o zırvalamaları yazdıran boşluk. ben ondan kaçtım bu yıl boyunca ama yanlış yaptım youreads. benim ona ihtiyacım varmış, o benim zehirim değil ilacımmış kabul ettim ve döndüm işte sonunda. bir aydır girdim, çıktım, yazılanları okudum, yazdıklarımı okudum (ve bazen inanamadım ben miydim bunları yazan) ve dolaştım köşelerinde yine. buruğum çünkü tüm o insanlar gitmiş youreads. geceler, günler, haftalar boyunca karanlığımda boğulurken bana el uzatan, kimisiyle saatlerce durmadan kimisiyle ise aydan aya ama uzun uzun konuştuğum, bir gün kanlı canlı tanıyıp sarılmayı çok istediğim ama ne kabullendiğim ne itiraf edebildiğim tüm o insanlar da gitmiş meğer.
    yine de tekrar merhaba youreads, ve eğer bir umut hala buralardaysanız o güzel insanlar, size de tekrar merhaba.